Hasta tedavisinde musiki kullanan ilk kişi kimdir?

26.07.2022
Hasta tedavisinde musiki kullanan ilk kişi kimdir?

Türklerde ilk ciddi müzik tedavisi Osmanlı döneminde görülmekle birlikte, Orta Asya’da, İslâm öncesi dönemde “baksı” adı verilen şaman müzisyenler tarafından çeşitli hastalıklara uygulanan tedavi çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaları günümüzde de sürdüren baksılar, Orta Asya Türkleri arasında yaşamaktadırlar.

Büyük efsanevi kral, Jamshid’in müziği icat ettiğine inanılır. İran müziğinin izi Elamite İmparatorluğu (MÖ 2500-644) günlerine kadar sürülebilir. Farklı dönemlerden kalma parça parça ve eksik hâlde bulunan belgeler, Antik Perslilerin müziği detaylı olarak geliştirdiklerini kanıtlar niteliktedir.

Büyük efsanevi kral, Jamshid’in müziği icat ettiğine inanılır. İran müziğinin izi Elamite İmparatorluğu (MÖ 2500-644) günlerine kadar sürülebilir. Farklı dönemlerden kalma parça parça ve eksik hâlde bulunan belgeler, Antik Perslilerin müziği detaylı olarak geliştirdiklerini kanıtlar niteliktedir.

Osmanlıda Allah katına cezb edilmiş olarak görülen akıl hastaları, Batı’da “İçinde şeytan var!” denilerek yakılırdı. Son yıllarda müzikle tedaviye ilgi artıp bu konuda birçok araştırmalar yapılırken, Osmanlı yarım asır öncesinden kadim bilgi ve birikimleriyle gönül yorgunlarını musiki ve suyla tedavi etti.

Su, vücudumuzdaki ses ve titreşimler için bir iletken vazifesindedir. Japon bilim adamı Prof. Dr. Masaru Emoto “Su, cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşur. Su, çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” der. Su hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin yanında kâinatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıtır. Aynı zamanda müzik ise seslerinin kalp atışı ve kan basıncı üzerinde de etkili olduğu, düşük müziğin daha düşük bir kalp atışı daha az gerilim ve stres yaratığı yapılan araştırmalarla ortaya çıktı.

Günümüzde araştırmalarla kanıtlanan bu bilgileri Osmanlı kadim bilgi ve biriminde barındırıyordu. 15. yüzyılda Osmanlı, akıl hastaları müzik ve su ile tedavi ederken Avrupa’da ise onların “İçlerinde şeytan var!” denilerek yakıyordu.

1488’de yapılan Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı’nda, meczup yani Allah katına cezb edilmiş kişiler olarak bakılan akıl hastaları tedavi edilirdi. Yine 15. asır sonlarında İkinci Bâyezîd’in Edirne Dârüşşifâ’sı, 16. asır başlarında Hürrem Haseki Sultân’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı Haseki Dârüşşifâ’sı o dönemin en önemli bölümü bimârhâne idi. 16. yüzyılda Avrupa’da deliliğin bir hastalık olduğu Avrupası’nda bilinmiyordu ve 1818’de Fransa’da akıl hastaları, hayvanlardan ve canilerden daha kötü muamele görüyordu.

Modern psikiatrinin büyük kurucularından psikiatr Dr. Kraft-Ebing şöyle der: “Hristiyanlık, akıl hastalarına ilgi göstermiyordu. Onları şeytan tarafından ele geçirilmiş yaratıklar şeklinde algılıyordu. Akıl hastalarını tedaviyi Avrupa, Türklerden öğrendi. Türkler, bizden çok önce, akıl hastalarına mahsus hastaneler kurdular.”

1788’de Türkiye’ye gelen Dr. John Heward, İstanbul’da yalnız akıl hastası kabul edip tedavi eden hastane olduğunu işitip hayretle gezdi. Dönüşünde yazdığı raporda, akıl hastanelerinin Türkiye’de eskiden daha iyi olduğunu, fakat bugün de İngiltere için “örnek ve takdire cidden değer” tıp müesseseleri şeklinde işlediğini belirtiyor.